Modern Çağda Kölelik
Siz hiç yakın zamanda bir köle kördünüz mü? Ben Sudan’da birçoklarına şahit oldum. Hem de hiç öyle kavramları ve kelimeleri oynayarak kurgusal bir tanım oluşturmadan, filmlerden hatırlayacağımız gibi apaçık köle gibi yaşayan insanlar gördüm. Sonra biraz araştırınca köle gibi yaşaran insanların sadece Sudan’da değil, zengin Arab ülkelerinde de yaygın olduğunu fark ettim.
Sudan’ı görünce fakirliğin ne olabileceği hakkında fikirlerim çok değişmişti ancak para biriktirmek için Etiyopya’dan Sudan’a gelenleri görünce fakirliğin ötesinde bir hayatı yaşayanlara şahit oldum. Etiyopyalıların Sudan’da yaşadıkları benzer hayatı Endonazyalılar ve Filipinliler petrol zengini Arap ülkelerinde yaşıyorlar.
Kast ettiğim zorluk, ağır işler altında çok yorulmak veya ezilmek değil. Mesela evlerde hizmetli olarak çalışanlar bile zor bir hayat yaşıyorlar. Evlerde çalışanlar evden dışarı çıkamıyorlar. Elli dolar gibi bir ücretle 24 saatlerini ev sahiplerine hizmetle geçiriyorlar. Erkek işci evin kapısına bakan bahçede, bir külübede yaşıyor. Hem bekçilik hem de alışveriş gibi işlerde getir götür yapıyor.
Kadın çalışanlar (genelde birden fazla oluyorlar) da yine bahçede bir külübede yaşıyor. Bu külübeler hayvan barınağından farklı değil. Onların kübübesine açılan kapıdan evin dışana çıkmak mümkün değil. Bahçe içeride ikiye bölünmüş durumda, kadın çalışanların kaldığı kısımdan ne bahçenin ön tarafına ne de bahçe duvarından dışarı çıkmak mümkün. Hatta bazı evlerde kafes gibi bahçenin üstünün de telle örtülü olduğunu gördüm. Kadın çalışanlar sadece evin içinde hizmet ediyor ve ev sahibinin izni olmadan dışarıya adım atamıyor.
İnsana yakışmayan bu yaşam alanlarını sorduğumda birçoğunun evdeki değerli eşyaları çalarak kaçtıklarını, bu nedenle bu tarz yerler inşa ettiklerini söylüyorlar. Hırsızlığa karşı tedbir almak en doğal hakları ancak kafes içinde bir külübede insanları yaşamaya mecbur etmek insanlık dışı bir uygulama.
Daha da kötüsü çalışanların ev sahipleriyle aynı yemeği yemesi yasak. Hatta artan yemekleri bile çalışanlara vermiyorlar. Çöpe dökerler ama asla yedirmezler. Çünkü yedikleri yiyeceklerin tadını tuzunu öğrenirlerse yiyecekleri getirip götürürken sürekli çalacaklarına inanıyorlar.
Mutfakta çalışıp, pişirdiği yemekten, hazırladığı meyveden yiyememek nasıl bir duygu bilemiyorum ancak böyle bir hayatı yaşamaya razı olmak köleliğe razı olmaktan başka birşey değil. Bu insanlar ayıplanamaz, muhtaç ki böyle bir hayata razı oluyorlar.
İnsanlara böyle muamele etmek günümüzde anlaşılır gibi değil. Ancak doğu kültürü bu hayatı bütün sosyal ve ekonomik alt yapısıyla destekliyor. Onbinlerce belki yüzbinlerce Uzakdoğulu kadın erkek Orta Doğu ve Batıya dadı, işci, hizmetli olarak geliyor. Şu an Türkiye’de bile uzak doğudan gelen dadıların popülerliği artoyor. Arab yarım adasında zenginlerin evlerinde çalışan hizmetlilerin büyük kısmı yine uzakdoğulu.
Endüstriyel kölelik altyapısı
Ancak bu hizmetli ordusuna reva görülen hayat ise kölelikten farklı değil. Mesela Sudan’da evlerdeki buzdolaplarında kilit takma halkalarını görünce çok şaşırmıştım. Ev sahibinin bir kuruntusu sandığım bu tuhaflığın neredeyse bütün buzdolaplarında fabrika üretimi olduğunu fark ettiğimde ise daha da bir dumura uğradım. Samsung, LG gibi uzakdoğulu firmalar, bu tür ülkeler için kilitli buzdolabı üretiyorlar. Ev sahibi kilitli buzdolabını kendi nezaretinde açtırıp kapatıyor. Buzdolabından en küçük bir şeyin eksilmesinden endişe ediliyor.
Bu kadar zenginliğin içinde çalışanlarına bu kadar kötü muamele etmek anlaşılır değil. Belki 1962-1963 yıllarına kadar köleliğin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi devletlerde köleliğin halen yasaklanmaması, eski köle sahiplerinin şimdi anlaşmalı kölelik yapanlara belki aynı muameleyi yapmasından kaynaklanmaktadır.
Kötü örnekleri hep geçmişte ararız ancak bazıları için halen tarih tekerrür ediyor. Modern insan iletişim araçlarının her imkanından faydalanıyor ancak halen bu tür yalın gerçekleri dahi göremeyebiliyor. Ben de gidip görmesem, onlardan haberdar olamayacaktım. Bu anlamda insanların yaşadığı acılara tanık olabilecek haber ve bilgi kanalalarına sahip değiliz.İletişim araçlarına bakarsak, hep zenginlik ve mutluluk pompalanıyor. Sanal bir dünyada sanal gerçeklik kurguluyoruz.
Öte yandan batıda daha iyi bir hayat olduğunu gören fakirler, imkanları varsa kaçıyor, yoksa o zillete katlanıyor. Doğunun zenginleri ise insan hakları, insan onuru, eşitlik, hak gibi kavramlardan bihaber yaşıyor ve batıda gördükleri güzellikliklerin sadece kendileri için var olduğunu zannediyorlar. Birçoğu batının modern okullarında okuyor, tatillerini oralarda geçiriyor, alışverişlerini yine oralarda yapıyorlar ama değerlerini görmezden geliyorlar. Bu iki yüzlülüğü ortadan kaldırmaya ise ne kutsal değerler ne de modern düşünceler yetiyor.