Şu an okuduğunuz yazı:
Ortadoğu’da gençlik patlaması

Ortadoğu’da gençlik patlaması

Tunus’taki ayaklanma Muhammet Buazizi adlı bir gencin kendisini güpegündüz yakmasıyla başladı. 27 yaşındaki Buazizi, işsizlikten seyyar satıcılık yapan bir bilgisayar mühendisiydi. Kendisinden devamlı rüşvet isteyen zabıtalar bir gün mallarına el koydu. Şikâyet için gittiği belediye görevlisi bayandan bir tokat yiyince canına tak etti.

Hem ekmek teknesi, hem delikanlılık gururu, hem de geleceğe dair tüm umutları resmen gasp edilmişti. Annesine sanal âlemde bir mesaj bıraktı: “Anacığım seyahate çıkıyorum. Lütfen beni suçlama. Seçmediğim bir yolda kayboldum. Sana bilmeden itaatsizlik yapmışsam n’olur beni affet. Suçlayacaksan beni değil, bu devranı suçla. Bu, dönüşü olmayan bir yolculuk. Ağlamaktan, sızlamaktan bıktım. Artık gözlerimde akıtacak bir damla yaşım yok. Çok yoruldum. Bu kayıtsız düzeni ve vefasız ülkeyi de suçlamaya gerek yok. Her şeyi geride bırakıyorum. Yolcuyum, inşallah bu yolculuk birçok şeyi değiştirecek.” Muhammet bu olaydan bir saat sonra kendisini belediye binası önünde ateşe verdi.

Çok geçmedi, Muhammet ile hemkader on binlerce genç sokaklara döküldü. Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin 23 yıllık polis ve korku devleti, Tunus sokaklarındaki işsiz ve sinirli gençlerin, “Bin Ali, c’est fini=Artık bitti Bin Ali” çığlıklarıyla yerle bir oldu. Benzer şartlardaki diğer bölge ülkeleri olanları şimdi tedirginlikle izliyorlar.

Tunus’ta olup bitenler aslında politik ekonominin “youth bulge=gençlik patlaması” adlı teziyle oldukça örtüşüyor. Bu tezin sahibi Alman sosyal bilimci Gunnar Heinsohn’dır. 2003’teki “Oğullar ve Dünya Gücü” adlı çalışmasında, Gunnar, gençlik patlamasının yaşandığı 67 ülkenin 60’ında ya iç savaş ya da toplu katliamlar yaşandığını gözlemlemiştir. Uluslararası Nüfus Hareketi adlı merkezin yaptığı bir başka araştırmaya göre de, 1977-1999 yılları arasında meydana gelen sivil çatışmaların % 80’i, gençlerin toplam nüfusa oranının % 60 veya daha fazla olduğu ülkelerde gerçekleşmiştir. Nüfus uzmanı Henrik Urdal’ın yeni bir çalışması da gençlik patlaması yaşanan ülkelerde sivil çatışma olasılığının önemli şekilde arttığını bulmuştur. Hususen, gençlik oranındaki % 1 artışın, çatışma riskini % 4 artırdığını tespit etmiştir. Dahası, genç nüfusun % 35’i aştığı ülkelerde, silahlı çatışma riskinin % 150 arttığını tespit etmiştir. Anlaşılan, delikanlı gençlerin fazla olduğu toplumlarda, ihtilaf anında ortalığı yatıştıracak soğukkanlı yetişkinlerin sayısı görece azalmaktadır.

Gençlik patlaması genellikle nüfus dönüşümünü henüz tamamlamamış gelişmekte olan ülkelerde gözlemlenmektedir. Bu ülkelerde ekonomik ve sağlıksal imkânların gelişmesine paralel olarak hem çocuk doğurganlık oranı hem de çocuk ölüm oranı düşmektedir. Ancak, bu iki orandaki düşüş denk değildir. (Modern tıbbın sayesinde) başlangıçta ölüm oranları hızla düşerken, doğurganlık oranları (kültür ve gelenek sebebiyle) uzun süre yüksek kalabilmektedir. Bu da gençlik patlamasına neden olmaktadır. Eğer ülke yönetimi, artan genç nüfusun eğitim, iş, kredi, konut ve evlenme ihtiyaçlarını karşılamak konusunda başarısız olursa, zamanla ülkenin istikrar ve güvenliği tehlikeye girmektedir. İşsiz güçsüz aylak dolaşan gençler, bir yerde saatli bomba demektir. Nerede ve ne zaman patlayacağı onlara malum, başkalarına meçhuldür. Bir an önce bağımsızlıklarını elde etmek, kendilerini ispat etmek, sosyal statü kazanmak, kısacası adam yerine konmak isteyen gençler, bu muratlarına meşru yollardan erişemezlerse, gayri meşru yollara meyledebilmektedir. Özellikle de delikanlılar. Sosyal araştırmalar, cinayetlerin çoğunun genç erkekler tarafından işlendiğini ve bu cinayetlerin çoğunun da onur ve itibar menşeli olduğunu bulmuştur. İşsiz ve kariyersiz kalan gençler çoğu zaman mafyanın, radikal partilerin, terörist grupların ve yayılmacı orduların yemi haline gelmektedir. Araştırmacıların genç militanlarla yaptığı mülakatlar, yoksulluğun, eğitimsizliğin ve işsizliğin katılımların ana sebebi olduğunu bulmuştur.

GENÇ NÜFUS HEM FIRSAT HEM DE BİR TEHDİTTİR

Ortadoğu bugün bir nüfus patlaması yaşamaktadır. Nüfus dönüşümünü sağlamış ABD, Avrupa ve Japonya’da genç nüfus oranı sadece % 16’yken, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da bu oran % 65’tir. Arap âleminde işsizlerin % 50’si 15-24 yaş arasındadır. Ayaklanan Tunus’ta genç işsizlik oranı % 30’ken, Irak ve Yemen’de bu oran % 50’leri bulmaktadır. Okulu bitirdikten sonra Ortadoğulu gençlerin iş bulmaları yıllar almaktadır. Doktor ve mühendis gençler, umutsuzluk içinde ya evde oturmakta yahut taksicilik, seyyar satıcılık, inşaat işçiliği, garsonluk gibi bulabildikleri alelade işlerde çalışmaktadırlar. Nitelikli iş bulamadıkları için, uzun süre ev alamamakta, başlık parası biriktirememekte ve evlenememektedirler. Evlenme yaşı bazı ülkelerde 40’ları bulmaktadır. İş bulup evlenseler bile, çok düşük maaşlı Mısır gibi ülkelerde, iki üç aile bir daireyi ancak paylaşmaktadır. BM Kalkınma Programı’nın tahminlerine göre, bölgedeki işsizliği tamamen gidermek için, 2020 yılına kadar 51 milyon yeni iş yaratılmalıdır. Genç nüfus hem bir fırsat hem bir tehdittir. Bundan yirmi otuz yıl önce Asya ülkeleri de bir gençlik patlaması yaşamıştır. Ancak, bu ülkeler gençlerini iyi eğitmişler, rasyonel bir ekonomi yönetimiyle gençlerin sırtında mucizelere imza atmışlardır. Ancak, otokratik ve kleptokratik Ortadoğu yönetimleri maalesef bölgedeki gençlik patlamasını fırsata dönüştürememişler, hem kendi rejimlerinin hem de toplumlarının geleceklerini tehlikeye atmışlardır.

Ortadoğu gibi ülkemiz de nispeten bir gençlik patlamasına maruzdur. Nüfusun % 65’i 34 yaşın altındadır. Ortalama yaş 28,3’tür. Türkiye genç nüfusunu genelde iç ve dış yatırımcılara bir avantaj olarak sunmaktadır. Ancak, yeterli eğitim ve istihdam imkânları sağlanamazsa, bu dinamik güç ülkemiz için bir avantaj olmak yerine istikrarsızlık sebebi olabilir. Gençlik patlamasıyla baş etmek için, gençlere iyi eğitim vermek, istihdam alanlarını genişletmek, nüfus artışını dengelemek, şehirleşmeyi hızlandırmak gerekmektedir. Mecburi asker ocağı, her vilayete bir üniversite, gençlerimizi geçici olarak meşgul etmektedir. Ancak, kışla ve kampüs çıkışında bu gençleri bir iş beklemiyorsa, gençlerin tepesi atabilmektedir. İnşallah hiçbir zaman gençlerin analarıyla dönüşü olmayan seyahatler için vedalaştığı bir ülke olmayız. Tek çare, pastanın hızla büyüdüğü ve adil paylaştırıldığı bir Türkiye!

Prof. Dr. İhsan Işık

En başa dön