Şu an okuduğunuz yazı:
Bir Afrika ülkesi olarak Sudan ve oradaki hayata dair ipuçları

Bir Afrika ülkesi olarak Sudan ve oradaki hayata dair ipuçları

Arapça öğrenmek için Sudan’a gitmem gerekiyordu. Son 15 yılını İstanbul ve Amerika Birleşik Devletlerinde geçirmiş biri olarak Afrika’da nasıl yaşayabileceğimi bilmiyordum. Biraz merak, biraz endişe ile hazırlıklara başladım. Gitmeden önce internette biraz araştırma yaptım ancak Sudan hakkında tatmin edici bilgi bulamadım. Eşe dosta sorarak oralarda yaşayan birilerini araştırdım ve nihayetinde buldum. Bana söylediği ilk şey ”Anadolu’nun 30-40 yıl öncesini hayal ederek hazırlıklarınızı yapın, öyle gelin. Herşeyi kolay bulamazsınız burada” oldu.  Hazırlıklarımızı yapıp 2013 Eylül başında İstanbul’dan Hartum’a uçtum. Eğitimimi tamamladıktan sonra birçok tatlı hatıralarla geri döndüm. Benim gibi gitmeden bilgi arayanlara yardımcı olmak için bu yazıyı yazdım.

Şehir ve kiralık ev

Hartum’da toplu taşıma yapan otobüsler

Sudan’ın en gelişmiş iki şehri var; biri Port Said, Kızıldeniz üzerinde, diğeri ise başkent Hartum, o da Nil nehrinin iki kolunun birleştiği yerde kurulu. Hartum on milyondan fazla nüfusu olan bir şehir. Bizim gibi dışardan gelenler için en büyük problem ise kiralık konut bulabilmek. Sudan, fakir bir ülke olduğu için bizim standartlarımızdaki evlerde oturan insan sayısı bir hayli az. Ben şanslıydım ve uzun yıllar Türkiye’de yaşayan Sudanlı bir işadamı buldum. Sadece yazları bir aylığına ailesiyle gittiği villası boştu, bütün eşyaları Türkiye’den gelmişti. Bu nedenle ev konusunda çok sıkıntı çekmedim ancak buradan gidecek insanların ilk imtihanları ev bulmak olacaktır.

Kısa süreliğine giden biri için araç satın almak ekonomik olmayabilir zira Türkiye’ye kıyaslayınca araçlar buradan bile pahalı. Üstelik alım satın esnasında yabancılar çok fazla zarara uğruyor. Öte yandan ulaşım ‘Rakşa’ dedikleri üç tekerlekli Hindistan üretimi araçlarla ucuza sağlanabilir. Eğer daha uzun mesafelere gidecekseniz yine ‘emced’ dedikleri küçük minibüsleri kullanabilirsiniz. Araca binmeden iyi bir pazarlık yapmayı unutmayınız, beyaz olduğunuz için normal fiyatın 3-4 katına kadar fazla bedel istediklerini asla unutmayın.

Günlük hayat

Sudan’da üç mevsim yaşanıyor. Mart gibi yaz başlıyor, aşırı sıcaklar dolayısıyla eğitim bu dönemde tatile giriyor ve okullar Temmuz’da geri açılıyor. Temmuz sonları ise sonbahar başlıyor ve Ekim ayına kadar sürüyor. Yağışlar sadece sonbaharda yağıyor. Ekim’de başlayan Kış ise etkisini Şubat ortasına kadar sürdürüyor. İlkbahar çok kısa, hatta yok denebilir. Yerel halk sadece 2 hafta sürdüğünü söylüyor. Yazları 50 dereceye kadar sıcaklık çıkıyor, sonbahar civarında 30-40 derece civarında seyrediyor, kış aylarında ise sıcaklık gündüz 22-25, gece ise 17-18 derece civarında. Bizim kışı geçirdiğimiz yıl hava bir hafta kadar 13 dereceye kadar düştü. Eğer o haftayı saymazsak bütün yılı tişörtlerle geçirebilir, kış sabahlarında üşümemek için ince bir montla idare edebilirsiniz.

Hartum’daki manavlar

Ülkemizle karşılaştırdığımızda, Sudan bazı kalemlerde çok ucuz bir ülke. Et, tavuk, mevsiminde sebze Türkiye’deki fiyatların yarısı kadar ancak ülkemizde alışık olduğumuz meyve bulmak çok zor ve pahalı. Benzer şekilde kuruyemiş kültürleri de çok zayıf, arayanlar için ise inanılmaz derecede pahalı. Türk kahvesi tiryakisiyseniz, muhakkak yanınızda götürün. Ben çok aramış ama bulamamıştım. Yumurta, süt, un, şeker gibi kalemler ise ülkemizle hemen hemen aynıydı.

Diğer pahalı kalem ise temizlik ürünleri. Ülke genelinde hijyen ciddi bir sorun. Eviniz haricinde tuvalette sabun ve tuvalet kağıdı bulmak zor. Evlerde çamaşır ve bulaşık makinesi yok denecek kadar az. Yerel halk bu tür temizlik ürünlerini ihtiyaç hissetmediği için firmalar yabancılar için ithal ediyor, bu da doğal olarak fiyatlara yansıyor. Ülkemizle kıyaslayınca bu kalemler bazen 4-5 katına kadar çıkabiliyor.

Balık severler için ise imkanlar güzel. Bazıları deniz balığını nehir balığına tercih etmezler ama Nil Nehrinde o kadar farklı ve lezzetli balık çeşitleri var ki anlatamam. Yol kenarlarında yeni tuttuğu 1-2 balığı satan insanlarla karşılaşırsınız. İri ve kalın derili bu balıkları iyi bir pazarlıkla çok cazip fiyatlara yiyebilirsiniz.

Su ve tüp gibi evlere servis gerektiren hizmetler yaygın değil. Tüp değişimi ise tam trajikomik bir hadisedir. Diğer ülkelerde kullanım ömrünü tamamlamış tüpler Afrika’ya gönderiliyormuş. Tüpün dışına baktığınızda eve sokmaya korkarsınız. Bir de buna uzun süre gitsin diye aşırı dolum yapıyorlar, bu riski de eklerseniz evde odun ateşinde yemek pişirmeyi bile düşünürsünüz. Ülkede tüp markası yok, tüplerin rengi var; mavisi, turuncusu vs. Bitince tüpçü geziyorsunuz şu renkte dolu tüp var mı diye. Bazen aynı günde bulamayabilirsiz de.

Sudan’da unutamayacağınız şeylerden biri de kavşakta yapılan alışverişlerdir. Kasa kasa meyve ve sebzeden mutfak araç gereçlerine, giyim eşyasından elektronik eşyalara kadar aklınıza gelen herşey seyyar satıcılar ayağınıza getiriyor. Sanki arabanızda bir mağazanın içinden geçiyormuş gibi hissedersiniz kendinizi. Mevsimine ve dönemine göre ihtiyacınız olan herşey kavşaklarda olur. Mesela Kurban bayramına yaklaşıyorsanız et bıçağını, sacı, nacağı veya et doğrama tahtasını nereden bulacağım diye düşünmenize gerek yoktur, her türlüsünü kavşaklarda görme şansınız vardır.

Hartum’da taksi yerine kullanacağınız Rakşalar

Toplu ulaşım yaygın, uzakdoğudan getirilen eski minibüsler birbirleriyle yarış halinde yolcu toplarlar. Çok çabuk hızlanır ve çabuk yavaşlarlar. Aracınızla seyrederken onları iyi kollamanız gerekir. Mesai saatlerinin başlangıcı ve bitişinde bu araçlar tepelerine kadar doludur. Üste yapılmış bagajda bile insanlar gider. Eğer araç sizi alamayacaksa ülkemizde küfür sayılacak bir el hareketiyle muavin size bir hareket çeker. Bunun aracın doluluğunu ifade ettiğini anlayıncaya kadar bir hayli alınabilirsiniz.

Hartum Nil üzerinde, su kıtlığı yok ama iyi bir şebeke sistemi olmadığı için borularda tazyik yok. Suyu ancak ana boruda buluyorsunuz, bu nedenle her evin çatısında su deposu var, bir motor ile ana şebeke hattından yukarıya su pompalıyorsunuz. Bizim gibi alışık olmayanlar bazen gece 11-12 gibi aşağıya inip depoya su pompalamak zorunda kalabiliyor. Şebeke suyu kumlu, bazense bulanık bile aktığı oluyor. İçemeyeceğiniz bu suyu temizlik için kullanmaya bile korkarsınız. İmkan dahilinde muhakkak arıtma cihazı götürebilirsiniz. İçme suyunu ya 5 litrelik paket halinde marketlerden taşıyarak ya da 8-10 damacana birden alarak temin edebiliyorsunuz.

Şadırvanı olmayan camilerde abdest bu tür yerlerde alınabiliyor.

Su şebeke sistemi iyi olmadığı için çamaşır makinesi kullanmak da bir hayli lüks; kısa sürede düşük basınç ve kumlu su nedeniyle bozuluyorlar. Bu nedenle elde çamaşır yıkamak bir meslek olmuş. Ancak bu mesleği sadece erkekler icra ediyorlar. Eve gelen çamaşırcı bütün çamaşırları elde yıkayıp, kurutup, iç çamaşırları bile ütüleyerek teslim ediyor. Bunun maliyetinin çamaşır makinesi almaya göre daha düşük ancak tabiki yeterli hijyen şartlarını sağlamıyor.

Sabahları uyandığınızda çoğu zaman dışardan eve yanan çöp kokuları gelir. Belediye bakanlıklar civarı haricinde çöp toplamıyordu. İnsanlar belirli köşe başlarına çöplerini bırakıyor ve görevliler ellerinde benzin bidonu ile geliyor ve oldukları yerde çöpü yakıyorlar. Ancak rüzgar, hayvanlar ve araçlar biriken çöpleri çevreye dağıtıyor. Şehrin her yerinde uçuşan poşetler görmeniz çok normal. Şehrin merkezinde ise çıplak elleriyle kürekle kamyona (çöp kamyonu değil elbette) çöp atan, arkasından çöpün üzerine çıkıp başka bir noktaya giden insanları görünce halen nasıl hastalanmadan yaşayabildiklerini anlamakta güçlük geçiyorsunuz.

Yolların asfaltlama oranı da çok düşük. Bakanlık bölgesi haricince asfaltlama yoktu. En iyi ihtimal sadece ana yol asfalttı. Benim ikamet ettiğim bölge yüksek geliri olan bir bölgeydi, birçok konsolusun ikameti ve hatrı sayılı zenginler kalıyordu. Orada dahi sadece anayollar asfalt kaplıydı. Sıcak bir ülke olduğu için tozu tutacak bitki örtüsü az, bu nedenle kapı ve pencereyi açık tutamıyorsunuz. Çok kısa sürede evin içi toz oluyor.

Hartum’da Sosyal Hayat

Boş vakti keyifle geçirmek de bir sanattır. Herkes para kazanabilir ancak harcamak kültür işidir derler ya, Sudan hem fakir hem de bu kültürü yok. İnsanlar fakir olduğu için para harcayarak vakit geçirme lüksüne sahip değiller. Bu şimdilik yabancıların ve zenginlerin imtiyazı. Hal böyle olunca ülkemizde alışık olduğumuz sinemalar, cafeler, restorantların sayısı çok az, onların da ya ücretleri çok yüksek ya da hijyen standartları çok düşük.

Mahallemizde şahit olduğumuz zenginlerin sosyalleşme yöntemi ise bir hayli farklıydı. Sudanlılar gösterişi seviyorlar. Zenginleri ayda bir-iki kez evlerinde yemek şöleni yapıyorlar. Villaların etrafı o kadar ışıklı ve süslü oluyor ki biz ilk başlarda buraları restoran zannetmiştik. Masaları bahçelerine atıyorlar, birçok hizmetçi servisleri yapıyor. Müzik, yiyecek ve içeçek eşliğinde gecenin geç saatlerine kadar bu eğlence sürüyor.

Onların bu halini görünce insanın zengin dahi olsa keyif alarak yaşaması için ülkenin de zengin olması gerektiğini anlıyor. Düşünsenize çok zenginsiniz ancak arkadaşlarınızla haftada bir evde bir araya gelip sadece yiyip içebiliyorsunuz. Oysa Nil kenarına çok güzel restorantlar açılabilir, cafeler hizmet verebilir, kanolar, çalışabilir vs vs. Ancak bu hizmeti satın alabilecek insan sayısı çok düşük olunca yatırım yapılamıyor.

Sudan ve Ekonomik düzen

Sudan yer altı kaynaklarıyla zengin bir ülke. 2010 yılında Güney Sudan ayrılmadan önce ciddi bir petrol geliri varmış ancak Hristiyan olan Güney Sudanlılarla süren çatışmalar ülkeyi bölmüş. Petrolün %80’ninde fazlası Güney Sudan’a kalmış. Ancak öncesinde de sonrasında da ülkenin kaynakları halka ulaşmamış. 1980’lilerin sonunda askeri darbe ile başa geçen Ömer Beşir halen ülkeyi yönetiyor. Kendisi ülkedeki bütün önemli yatırımların ortağıdır. Ülke kaynakları halka değil, belirli bir zümrenin zenginleşmesine yarıyor. Sokaktaki bir çok insan bile paranın Sudan’da değil Malezya’da bu kişilerin kurduğu şirketlere aktarıldığını söyleyebiliyor.

Sudan esasında tam bir tarım ülkesi ancak ticari mantıkla üretim yapılmadığı için tarım ürünleri kendilerine yetmiyor. Geçmişte Afrika’nın tahıl ambarı olan bir ülkenin bir çok ürünü ithal etmesi garipsenecek bir durum. Nil’in iki kolu Sudan’ın güneyindeki iki farklı ülkeden doğuyor ve kuzeyde başkette birleşiyor. Bu iki kol arasındaki havza çok verimli topraklara sahip ama boş duruyor. Çin ve Türkiye 50 bin kilometre kare alanı 50’şer yıllığına kiralamış. Çin ülkesinden işci getirerek bu toprakları işlemeye başlamış ancak Türkiye halen alt yapı çalışmalarına devam ediyordu. Modern tarım olmadığı için herşey doğal. Bir yabancı onların durumu için, ‘eğer gübre alacak imkanları olsa onlar da kullanır ama şükür ki alamıyorlar ve biz de doğal meyve sebze yiyoruz’ diyordu.

Ülkenin ciddi alt yatırım işlerini Çinliler üstlenmiş, ancak hatırı sayılır oranda Türk yatırımcı da ülkede çalışıyor. Sudan’da en çok göreceğiniz yabancı ülke vatandaşı Çinliler ve Türklerdir. Ancak buna rağmen ülkedeki hukuki düzensizlik, rüşvet çarkı ve ekonomik sistemden yatırımcılar çok şikayetçi. Her firma neredeyse üst düzey bir devlet görevlisini ya da bakanı ortak yapmasa işlerini yürütemiyor. Bu yöntem ise katkı sağlamayan insanlarla kazancınızı bölüşmenize sebep oluyor.

Beyaz olmak hala buralarda bir zenginlik göstergesi. Yolda giderken birçok insanın gelip sizden para dilendiğine şahit olursunuz. Bazen karşı kaldırımdan sizi görüp koşa koşa gelip para isteyenler sizi tedirgin bile edebilir. Beyaz olduğunuz için herşeyi ve her hizmeti daha pahalıya satın alırsınız.

Sudan insanının geneli ekonomik fırsatların çok olmadığı ülkelerinde para kazanmak için fazla da hırs göstermiyorlar. Mesela bindiğim taksilerde her zaman günlük veya aylık ne kazandıklarını sormuşumdur ve genellikle aldığım cevap şu kadar kazanınca çalışmam, eve giderim olmuştur. İnsanlar günü kurtaracak kazancı elde edince çalışmayı bırakıyorlar. Bu durum bazen dışarıdan gelen yatırımcıya bezdiriyor. Düzenli çalışma alışkanlıklarının olmaması, bakım gerektiren işleri bozuyor.  Mesela Türk devletinin gönderdiği bir tarım mühendisi orada nasıl domates yetiştirileceğini göstermek için geldiğinde, insanları çalıştıramadığını, çabuk pes ettiklerini, sıcak, yorulduk diyip işi bıraktıklarını anlatmıştı. En sonunda kendisi her işi yaparak en azından domatesin yetiştiğini gösterdiğini anlatmıştı.

Sonuç

Sudan fakir ama mutlu insanlar ülkesidir. Sudanlıla her zaman güleçtirler. Aceleleri yoktur, hatta koşan bir Sudanlı göremezsiniz derler. İmkanları dahilinde keyiflerine düşkündürler, belki tembeldir bile denebilir.  Ülkemizi severler, genel olarak yabancıya karşı ilgili ve sevecendirler. Ülkenin yönetiminde söz hakları olmadığı için şartları kabullenmiştirler ve ona göre bir hayat sürmektedirler.

Kara kıtada yaşam zordur, iklim insanların tabiatını değiştirmiştir. Sert olan çok katı, yumşak olan ise sevgi doludur. Güç belirli kişilerin ve kabilelerin elindedir ve o güçü tutmak için halen acımasız yöntemler kullanmaktadırlar. Eğitim en büyük problemlerin başındadır. Başkent dışına çıktığınızda okuyup yazabilen insanla karşılaşma ihtimaliniz giderek azalmaktadır.

İlk giden birinin alışma süreci bir hayli sıkıntılı geçer. Kendi ailesi ile mutlu yaşayabilen biri hayatını rahat sürdürebilir ancak kendine yetmeyen insanlar ve aileler kendileri gibi biri bulamazsa sıkıntılar yaşayabilir. Daha önce başka bir ülkede yaşamıştım ancak Sudan’daki kadar ülkemi özlememiştim. Belirli aralıklarla ülke dışına çıkıp imkansızlıklardan kurtulmak, modern dünyanın konforundan istifade etmek bu tür ülkelerde yaşama sevincinizi canlı tutacaktır.

En başa dön